Dev bir “yumuşak güç” nasıl heba edilir, canlı örnek… #softpower

Trump yönetiminin tasarruf planlarının, özellikle Birleşmiş Milletler’e bağlı kuruluşların yönetimini Çin, Küba hatta İran gibi ülkelere nasıl bıraktığına dair bir yorum okudum bugün.

Yazı New York Times’da yayınlanmış ve örneklere bakılınca kesinlikle haklı bir eleştiri gibi duruyor. Peki olay ne?

Malum, Birleşmiş Milletler eski gücünde olmadığı söylense de pek çok uluslararası meselede ağırlığı olan bir kurum. ABD ise dünya lideri yakıştırmasıyla Birleşmiş Milletler’e en büyük mali katkıyı yapan ülke. Trump’a kadar bu böyleydi.

Trump, 2017’de, yani ilk döneminde ABD’yi UNESCO’dan çekmişti. Sebep ise şimdiki gibi mali gerekçeler değildi. UNESCO o dönem Filistin’in El-Halil kentindeki Eski Şehir’i, “Filistin’e ait tehlike altındaki dünya mirası” statüsüyle Dünya Miras Listesi’ne alma kararı almıştı.

İlk döneminde ABD’nin çekildiği bir diğer Birleşmiş Milletler kurumu ise İnsan Hakları Konseyi olmuştu. Dönemin Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Konsey’in İsrail’e yönelik tutumunu gerekçe göstermişti.

Yani her iki kararda da asıl sebep Trump başkanlığındaki ABD yönetiminin İsrail sevdası olmuştu.

Bugüne gelelim. Trump’ın ikinci dönemi de çok farklı ilerlemiyor. Trump sık sık Birleşmiş Milletler’e sağlanan ABD fonlarını kesme tehditleri savuruyor. Ama bu yazıdaki bilgilerden bazılarını aldığım New York Times’daki yazıya göre bu tavır ABD’ye mali avantaj sağlıyor gibi görünse de ciddi bir itibar sıkıntısı yaşatıyor. Deyim yerindeyse meydanı boş bulan diğer ülkeler fırsattan istifade kendi gündemlerini Birleşmiş Milletler salonlarına taşıyor. Diğer ülkeler, ABD’nin mali desteğini kesmesi sonrası tasarruf yöntemleri arayan Birleşmiş Milletler’e şu tip öneriler sunuyor:

Örnekler şöyle;

  • Çin ve Küba büyükelçileri, işkence, savaş suçları ve muhaliflerin hapsedilmesi gibi hükümetin onayladığı ihlallere yönelik soruşturmaların sınırlanması fikrini ortaya attı.
  • Benzer, insan hakları soruşturmalarının azalmasına yönelik talepler Çin ve Küba dışında ABD’nin doğrudan karşısında olduğu İran, Rusya ve Venezuela gibi ülkelerden de gelmiş.
  • Durum öyle bir hal almış ki; hiç beklenmedik ülkelerden destek çağrıları yansıyor. Örneğin işçi hakları ihlalleri geçmişi olan Katar, BM İşçi Hakları Ajansı’nın bazı ofislerine ev sahipliği yapmayı teklif ediyor.
  • Rusya, duruşmalarda tasarruf etmek için savunma gruplarının konuşma sürelerini kısaltmayı öneriyor.
  • Ruanda ise uzun soluklu bir Birleşmiş Milletler kampüsüne ev sahipliği yapmakla ilgileniyor.

ABD’nin bu inadı, kendi diplomatlarının BM içindeki etkisini de zayıflatıyor.

Örneğin ABD’li diplomatlar, Çin’in 2027’de uydu düzenlemelerini tartışmak üzere Şangay’da bir konferans düzenlemesini engellemeye çalışmış. Sonuçta Çin’in kazanması, Amerikan şirketleri için güvenlik endişelerine yol açabilirdi. ABD son dakikada alternatif bir mekan olarak Washington’da düzenlenmesini önermiş.

Teknik altyapıya yönelik standartlar şu açıdan önemli. Çin, uydu iletişimi ve internet kabloları için standartları belirleyen, az bilinen ancak etkili bir Birleşmiş Milletler kurumunun başkanlığını 8 yıl boyunca yönetmişti. Bu, Huawei’nin global ölçekte yükselmesini kolaylaştırmış ve bizim önümüzdeki ay daha yeni ihalesini yapacağımız 5G ekipmanlarının dünyada yaygın olarak kullanılmasını sağlamıştı.

New York Times’daki makalede bu tür oylamaları etkilemenin, ABD için çok kolay olduğu, ancak diplomatların iyice zorlanmaya başladığına dikkat çekiliyor.

Özetle ABD, çok güçlü olduğu “yumuşak güç” etkisini ciddi anlamda yitirmeye başlamış durumda. Eh, Hollywood’la da bir yere kadar…

Bizimkiler ne yapıyor derseniz onu da söyleyeyim. Dışişleri Bakanlığı geçen hafta inşa edilecek “yeni binasıyla” diplomaside tarih yazacağını açıkladı. Binayla, içindeki yetkililer ya da uzmanlarla değil…